19 Kasım 2018 Pazartesi

Kitapçı



Bazen farkında olmadan bazı şeyler hayatımızdan çıkıp gidiyor. İnternetten alışverişe alıştığımdan beri kitapçıya gitmez olduğumu farkettim, daha da önemlisi gitmek istediğim türde bir kitapçının yaşadığım yerlerde artık olmadığını ya da benim göremediğimi anladım. Uzun süredir kitaplara dokunmak için gittiğim dükkan; avmlerdeki kitap- ve yanında bir ton ıvır zıvırla beraber ele alınmayacak kimi kitapları çok satanlarda, kimi 50 yıllık kitapları yeni çıkanlarda sergileyen bir garip oluşum. Doya doya raflarını karıştırıp, sahibiyle muhabbet edip ahbap olduğum bir kitapçı yok şu anda. Halbuki öğrenciliğimde ne değerli kitaplar bulmuştum saatlerimi böyle kitapçılarda geçirip.


Sahaflar var biliyorum ama küçük şehirlerde çoğu zaman sahaf dediğin test kitabıyla, korsan baskı satan yerler maalesef. Yine de umut kesilmez tabi, eminim yine bir yerlerde bir okurla muhabbet edip ona kitap önerecek, rafları saatlerce karıştırmanıza ses etmeyecek bir kitapçı vardır. Hiç bulamazsam bir gün öyle bir kitapçıya dönüşmek dileğiyle...

26 Haziran 2016 Pazar

iskandinav zeplini





İskandinav coğrafyası bize hep uzak ve soğuk gelir, hem ikliminden hem de kültürel olarak herhangi bir bağ bulamayışımızdan. Karin Tidbeck'in yazdığı kitap ise bu coğrafyaya ve üslubuna alışmak için hem güzel hem de etkileyici bir giriş sağlıyor.

Kitap bir iskandinav ülkesinin tüm görselliğini ve iklimini hissettiren küçük hikayelerinden toplamından oluşuyor. Yazar biraz fantastik biraz bilim kurgu biraz mizah birleşimiyle kısa ama etkileyici metinler ortaya çıkarmış. Bu metinler o kadar için alıyor ki insanı; okurken "bu da ne saçmaymış" cünlesi aklınıza bile gelmiyor ve bir sırıtmayla ya da kısa bir şokla hikayeyi bitiriyorsunuz.

Yazar sanki koca bir ülkeyi parçalara bölerek, simgeleştirerek anlatmış ve tam da bu nedenle benim gözümde bu kitap bir coğrafyanın romanı haline dönüştü. Soğuk ülke edebiyatı merakımızı sadece Rusya'yla sınırlı tutmamak, başka soğuk memleketlerin edebiyatlarına da bir şans vermek gerek, bu kitap da işte o şansı hakediyor.

Bu arada kitap şimdiye kadar gördüğüm en yaratıcı ve kitapsever tasarım bir logoya sahip, kitap, ismi de logosu gibi şahane olan aylak kitap'tan çıkmış.

25 Nisan 2016 Pazartesi

kitapseverleri kafeslemek: kafes!





Çok satanlar listelerinden, reklamlardan aylarca gözüme sokulan bir kitaptı Kafes. Ben ki çok satanlar listesine giren kitapların genelde fos olduğuna inanan ve buna bağlı olarak bu listelerden kitap almamayı tercih eden biriyim; bu kitabın görüntüsüne, reklamına kandım ve aldım. Vaadettiği gerilimi kapağında oldukça süsleyen kitap, içeriğinde ne yazık ki o kapaktaki sloganın ekmeğini yemeye devam etmeye çalışmış ve eksik bir kitap olarak kalmış. İlk başta bir şeyler vaadeden kitap, ilerledikçe olduğu yerde sayıp kalmış.

Bana göre en büyük sorun şu ki; yazar da kitabı bir roman olarak tasarlamamış da film stüdyolarına senaryo olarak pazarlamaya çalışmış. Hikayenin kurgusu, gelişimi ve hatta sonucu tamamen bir filme çevrilmesi, yönetmenlerin film haklarını satın almaları için kapıya dizilmeleri amacıyla yazılmış. Kitap o kadar eksik ki birçok şey ancak filme çekildiğinde tamamlanabilir sanki ya da tamamlanmaz, gerek bile yok. Bu arada hikaye Alfred Hitcock'un Kuşlar filmini ne kadar da andırdı, esinlenme mi diyorduk bu hikaye aşırmalarına bugünlerde :)

"kitabını okumaya gerek yok, nasıl olsa filmini çekerler" ekolündenseniz, size tavsiyem bu kitabın filmini bile beklemeyin. daha iyileri çoktan yapıldı.

gerilim isteyenleri edgar allan poe'ya doğru alalım.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Sonbaharın Şehri



Bazı şehirler özellikle bir mevsimde güzeldir, bence Gence de sadece sonbahara ait olan şehirlerden biri. sonbaharın bütün renklerini Gence'de görebilirsiniz; kırmızı tuğlalar, turuncu yapraklar ve sonbahar güneşinin sarısı. Kafkas sonbaharı sizi etkisi altına alır. Parklara ve güzel göllere giderek doğayı görmeyi deneyimleyebilirsiniz. Sonbaharı Gence halkının yüzünde de görebilirsiniz. Belki de Azerbaycan'ın diğer ülkelerle olan tarihinden dolayı; insanlar hala içlerinde kendi düşünceleriyle kavga halindeler, bu da bize renklerinin yanı sıra şimşek ve yağmurları da olan bir sonbahar şehri veriyor.



Bazen yağmur öncesinin hissini veriyor, biraz endişeli, ilk başta bize herşeyi anlatmak isteyen sonra da vazgeçip herşeyi kendine saklayan, sırlarını ve hatta yüzünü bile görmenize izin vermeyen; bazense yağmur sonrası toprak gibi, sakin ve yollarından geçen tüm bakışları kabul eden ve sizinle iletişim kurmaya çalışan bir şehir.

Şehir sosyal hayatı, şehrin görünüşü ve insanların tepkileriyle Azeri kültürünü koruduğunu bize haturlatıyor.  Başka şehirlere baktığınızda modern şehirlerin başka bir versiyonunu görürsünüz ve o şehirlere gittiğinizde benzer bir şehre gitmiş hissini yaşarsınız. fakat Gence'de insanlar -ki bu konuda gurur duyuyorlar- başka kültürlerden izler taşısa da kendisi için daima korumacı olan Gence için, kolayca şehrin gerçek bir Azerbaycan şehri olduğunu söyleyebiliyorlar.

 Tarih ve gelenekler bu şehir için çok önemli, şehirde onlarca tarihi hikaye var ve hepsi de tek bir kişiye veya zamana ait değil; Azerbaycan'ın tarihinden modern zamanlara kadar geliyorlar. Gence, Şişe Ev gibi bir çok tarih ve hikaye barndıran bir şehir, ama üniversitelerin enerjisiyle, imkanlarla ve insanların fikirleriyle gençleşmeye çalışıyor. Gence zamanın ortasında bir yerde gibi; bazen geçmişe ait oluyor; geleneklerin ve eski zamanların gardiyanı gibi davranıyor, bazense kabuğunu kırıp modernleşmeye çalışıyor. Gençler gerçek Gence tarihini ve geleneklerine zarar vermeden bu kabuğu kırmasına yardım edecekler bence.


şişe ev
Gelecekte, Gence sınırlarını yeni mevsimlere ve düşüncelere açacaktır ama sonbaharın ruhunu hep bir karakter olarak taşıyacak.
----------------------------

Some cities are beautiful, especially in one season, I guess Ganja is one of that cities which belongs to only autumn. You can see the all autumn colours in Ganja; red bricks, orange leaves and autumn sun’s yellow. Caucasian autumn will take you under effect. You can have an experience by seeing the nature with going to the parks and beautiful lakes. You will see autumn too in the faces of Ganja people. Maybe because of the history of Azerbaijan with other countries, they are still fighting about their feelings inside of themselves. It gives us an autumn city which have colours and also thunderbolts and rains.

Sometimes it has the feeling of the time before rain, a little anxious, like at first it wants to tell us everything and then give up and keep it for itself, it don’t let you to see its secrets, even its face, but sometimes it’s like the earth after rain, calm and welcoming all looks which are going through on the ways and trying to communicate with you.

The city makes us remember all the time, it is still keeping the Azeri culture with very specific ways like social life, city’s look and people’s reactions. When you look to the other cities you will see the same type of modern cities and when you go these cities, you feel like you went to another version of some cities. But in Ganja -which is the thing they are very proud of- people can say easily this city is the real Azerbaijan city, even it has something from other cultures, it’s always protective about itself.

History and traditions are very important for this city, there are several historical stories inside the city and they just not belong to one period or person, it’s coming all the way from the beginning of Azerbaijan to the modern world.  Ganja is an old city which keeps lots of history and stories inside as Bottle House but it’s trying to get younger with the energy of universities and opportunities and in the minds of the people. Ganja stays in the middle on the way of the time, sometimes it belongs to the past, behave like a guard of traditions and past times, sometimes it’s trying to break its shell and trying to be modern. I think young people will help to break this shell with not hurting the real Ganja history and traditions.

In the future, Ganja will open its borders to new seasons and thoughts, but it will keep the soul of autumn as a character.

24 Ocak 2016 Pazar

Koliye Sığanlar





 Kitap kolisine hep kitap sığacak değil ya! Kimi zaman bir resim kimi zaman bir albüm de o kolinin içine girer ama bu sefer koliye sığan koca bir ülke oldu; Azerbaycan!

Gitmesek de görmesek de orada bir köy var uzakta şarkısının pek de uyduğu bir algımız var Azerbaycan'la ilgili. Çocukluğumuz azeri şarkıları dinlemek, Azerbaycanlı sanatçıları televizyonda izlemekle geçti ama bu ülkeyi merak edip de görmek çok az insanın aklına gelen bir durum. Benimki ise tamamen tesadüf; bir şansın dönüp dolaşıp bana gelmesi ile gidebildiğim ve görebildiğim bir ülke.

Azerbaycan denince ışıl ışıl Bakü resimleri bulunuyor hemen, Benim şansıma ise ilk önce Azerbaycan'ın Gence kentini görmek çıktı ve iyi ki de böyle oldu. Kafkaslar sonbaharını doyasıya görebildiğim, kırmızı kiremitli bir şehirle başladım Azerbaycan'a. 



Bakü elbet bu gezinin son durağı oldu, ama gözlerimizi Bakü'nün ışıltısıyla boyamadan önce Gence'nin kırmızısını görmemek büyük kayıp olurdu. 

 Gence

11 Ocak 2016 Pazartesi

Hediye Kitap





Bana göre en anlamlı hediyelerden biri kitap, çünkü bir kitap hediye ettiğinizde o kişiye yeni bir dünya, yeni bir bakış açısı da hediye etmiş oluyorsunuz. İşte böyle bir güzelliği İletişim Yayınları yaptı geçenlerde. İnternette dolanırken bu yayınevinin düzenlediği bir anket karşıma çıktı, iki dakikamı ayırıp doldurayım ne olacak dediğimde bir de anketi cevaplayan herkese kitap göndereceklerini belirten bir yazı çıktı, ama tabi böyle bir şeyi kim ciddiye alır. Sonuçta senelerce bilet alıp amorti bile kazanamayan bir nesilden geliyoruz. İsmimi, adresimi yazdım ve unuttum.

Ta ki sarı bir zarfın içinde Orhan Pamuk'un yazılarını içeren Manzaradan Parçalar kitabını görene dek. İsmi lazım değil kuşlu bazı kitap siteleri de hediye kitap göndereceklerini söyleyip, dalga geçer gibi on sayfalık hikaye kitabı gönderdiklerinden, sadece bir anket doldurma karşılığında bu kitabın gelmesine şaşırdım doğal olarak.
  
İnternette Orhan Pamuk yayınevini değiştirdi diye bunu İletişim Yayınları'nın protestosu gibi gören de var, madem yayınevleri bedava kitap dağıtabiliyor neden o kadar pahalıya satıyorlar diye isyan eden de, ki bu eleştirilerin ikinci kısmına bazen katılmamak elde değil ama yine de İletişim Yayınları'nın bu ince davranışını takdir etmenin de gerektiğini düşünüyorum. 

Kitaba gelince, henüz okumadım ve bir süre daha okuma imkanım olmayacak, ama yazarın Hayvan Dergisi'nde yazdığı ve bana göre daha mütevazı zamanlarından deneme türü yazılarına aşina olduğumdan beğeneceğimi düşünüyorum.


Sonuçta benim kitaplığa bir tuğla daha konmuş oldu böylece.